Tekfen Tarımsal Araştırma Üretim Pazarlama A.Ş’nin Kurucu (E) Genel Müdürü Emrah İnce ile iklim değişikliğini, sürdürülebilir üretimi ve tarımsal üretim politikalarını konuştuk.
Emrah Bey öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Tekfen Tarım’ın çalışmalarından bahseder misiniz?
Geçtiğimiz altı sene Tekfen Holding bünyesinde kurulmuş olan Tekfen Tarımsal Araştırma Üretim Pazarlama A.Ş’nin Kurucu Genel Müdürü olma şansını yakaladım. Bu şirketi kurarken amacımız üretime daha çok odaklanmaktı. Aslında kimyasal üretimin içinde yer alan ama tarıma girdi sağlayan Toros Gübre Şirketi 35 yılı aşkın süredir sektörün lideri konumundadır. Bitkisel üretime daha fazla eğilebilmek için Tekfen Tarımsal Şirketi’ni kurmak için karar alındı, ben de Kurucu Genel Müdürü oldum.
Ar-Ge Merkezi Kuruldu
Şirketin daha önce Toros Tarım altında faaliyet gösteren, patates ve buğday tohumculuğu ıslah faaliyetlerini fiziksel ve beşerî sermayesini alarak Tekfen içerisine dahil ettik. Sonrasında bir stratejik plan çalışmasıyla, mevcut alanlarda büyüme ve strateji değişikliğiyle tarımın farklı alanlarına girmeyi hedefledik. Bu çalışmanın bir ilk parçası olarak 2018 yılında Ar-Ge Merkezi kurduk. Tekfen tarafından kurulan ve Türkiye’de özel sektör tarafından ilan edilen ikinci merkez konumunda, tarla tohumlarında ilk olma özelliğini taşıyor. Ekmeklik buğday tohumu üzerine odaklandı ve kendi ıslah ettiği çeşitler de buluyor.
Sürdürülebilirlik konusunda birçok ödüle layık görüldünüz. Tekfen Holding sürdürülebilirlik konusunda nasıl bir politika izliyor?
Tekfen Holding Çukurova Üniversitesi ile on yılı aşkın süredir yaptığı ata tohumluklarını gen kaynağı kabul edip oradan gelen kütüphane ile yaptığı ıslah çalışmalarından dolayı Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından 2020 yılında B2NGO (Sivil Toplum Kuruluşları ile İşbirliği) dalında ödüle layık görüldü. Uluslararası şirketlerin de yer aldığı yirmiden fazla finalistin içerisinden ödüle layık görülerek önemli bir başarı elde etti. Tekfen Tarım bu yıl da 2020 faaliyetlerimizden dolayı Sürdürülebilirlik Akademisi ödüllerinde dört dalda yedi başlıkta finale kalmayı başardı. Tekfen Holding yine 2019 yılında Londra merkezli bir şirketin yaptığı endeks sıralamasında 10 bin şirket arasından altmış şirket arasına girdi. Türkiye’de suyun kullanımı ve iklim değişikliği konusundaki ‘A Plus’ ödülü alan tek şirket oldu.
“Sürdürülebilir Tarım İlkelerimizi Yayınladık”
Sürdürülebilirlik konusunda biz sadece tarımsal üretim yapmıyoruz, sürdürülebilir bitkisel üretim yapıyoruz. Bunu da kuruluş felsefemizden yola çıkarak başarıyoruz. Tema Vakfı’nın Onursal Kurucu Başkanı ve Tekfen Holding’in Onursal Kurucu Başkanı Ali Nihat Gökyiğit şirketimizin kurulmasında büyük rol oynadı. Hayata bakış açısı tarıma, doğaya ve çevreye bakış açısı tamamen sürdürülebilirlik üzerine. Pandemiden önce yapılan Sürdürülebilirlik Zirvesi Tekfen Tower’da yapılmıştı ve Ali Nihat Gökyiğit de Onur Konuğu olarak katılmıştı. Orada çok güzel bir şey söyledi: “Türk Dil Kurumu’ndan rica ediyorum, sürdürülebilirlik kelimesinin karşılığında kısa bir şey bulsunlar. Bunu söylemek de sürdürülebilir değil.” demişti. Hayatını bu işe adamış bir insan kendisi. Biz de oradan yola çıkarak 2019 yılında biyoçeşitlilik politikamızı, sürdürülebilir tarım ilkelerimizi yayınladık.
Sürdürülebilirlik kolay bir tarifiyle: “Gelecek nesillere bırakacağımız kaynakları onların tüketeceği zaman dilimine kadar koruyabilmek.” anlamına gelmektedir. Şimdiden gelecek nesillere bırakılacak kaynakları tüketmememiz gerekiyor. Sürdürülebilirlik en temel anlamıyla budur. Bu yıl da Ağustos ayında yine bir sonraki yıl tüketmemiz gereken kaynakları tükettik. Her yıl açıklanıyor 31 Aralık tarihine kadar sürdüremiyoruz kaynaklarımızı, mutlaka avans çekip kullanıyoruz. İklim değişikliğiyle birlikte keskin bir viraja giriyoruz. Bu virajla birlikte radikal değişiklikler ortaya çıkacak. Bu nedenle sürdürülebilirlik çok önemli bir konuma sahip.
Avrupa’nın En Geniş Tarımsal Üretimi
Meyve alanında da bahçe popülasyonuna ulaşmak ve ihracat yapan, fidan üreten bir şirketi bünyemize katmayı hedeflemiştik. Tekfen Tarım olarak Alanar Meyve ve Alara Fidancılık şirketlerini 2018 yılının Şubat ayında bünyemize kattık. On bin tona yakın meyve ihraç eden bir şirket, 6 bin 700 dekar bahçe varlığına sahip, beş ilde on iki bahçeye varlığı bulunuyor. Bu da tabi bizim ilkelerimize çok uygundu sadece ıslah, tarla tohumu, muz fidanı, patates tohumu değil aynı zamanda ihracat yapan bir meyvecilik şirketini alarak tarımın tüm spektrumda olmak istedik. Ayrıca Tekfen Holding ortaklıkları vasıtasıyla fidecilik alanında da Hishtil Toros Fidecilik’in de yüzde elli hissedarı konumundadır.
Bu açıdan bakıldığında Tekfen Holding, büyüklük olmasa da spektrum olarak Avrupa’da en geniş tarımsal üretimini yapan şirketler topluluğu konumundadır. Islahtan başlayarak; tohum, fide, fidan üretimi 41 ülkede meyve raflarına kadar girmiş geniş bir çeşitliliği yönetiyoruz. Zaten bunu yapmaya aday ve istekli olan bir şirketler topluluğu sürdürülebilirlik ilkeleri ile ilerlememesine imkân yok. Çünkü bu büyümeyi ancak sürdürülebilir yapabilirsiniz.
İklim değişikliği için nasıl önlemler alınmalı? Siz bu konuda neler yapıyorsunuz?
Ben hep şunu söylüyorum; “Artık gelecek dediğimiz şey geldi.” 2021 iklim değişikliğinin çok sert hissedildiği bir yıl oldu. Artık önümüzde uzun yıllar yok. TÜSİAD Tarım ve Gıda Çalışma Grubu Üyesiyim, 2020 yılı Mart ayında TÜSİAD Tarım ve Gıda Raporu yayınladık. Burada da özellikle iklim değişikliği başlığı altında yapılan çalışmalar var. 2050 ve 2100 projeksiyonuna kadar birer derecelik sıcaklık artışının rekoltede getireceği zararları hesapladık. Her bir derecelik artış buğday ve arpada yaklaşık yüzde 6.4 ile 7.4 arasında bir verim kaybına yol açıyor. Bu çok büyük bir kayıp, Türkiye’de hala buğdayda yeterlilik matrisinde yüzde yüzü sağlayamadığımız için her bir derecelik artışın ciddi manada bize zararı olduğunu görüyoruz.
İklim Değişikliğiyle Eksen Kuzeye Kayıyor
Bugün bakıldığında iklim değişikliğini kazananları ve yeni süper güçler; Kanada ve Rusya’dır. Kuzey iklimlerinde marjinal alanlar iklim değişikliğiyle birlikte tarım yapılabilecek alanlar haline geliyor. Rusya son 15 yılda, buğday üretimini 10 milyon tondan 60 milyon tona çıkardı. Rusya çok acayip bir tohum mu ıslah etti, çok farklı bir formül mu buldu? Hayır, marjinal alanlar tarım yapılabilir alanlar haline geldi ve daha yumuşak iklime sahip oldukları için iklim değişikliğini kazanan ülkeler arasında yer aldı ve 60 milyon tonla dünya ticaretine yaptığı değişik uygulamalar ile çeşitli zamanlarda kısıtlamalarla dünya ticaretinde söz sahibi konumunda. Ülkemizde iklim değişikliğinden etkilenmeyecek ve kazananı olacak bölgenin Doğu Karadeniz olacağı öngörülüyor. Tabii arazilerin tarıma çokta uygun olmayışı çok düz ova alanlarının bulunmayışı bir dezavantaj ama Doğu Karadeniz’in bir iklim değişikliği içerisinde avantajlı bir konuma sahip olduğunu görüyoruz. Zaten Karadeniz’de özellikle 230 gün yağışın olduğu yer fakat bu rejimin değişmeyeceğini ve muhafaza edeceğini ve daha iyiye gideceğini görüyoruz. Dolaysıyla iklim değişikliğinde kuzeye doğru kayan bir eksen var. Bu durumu iyi değerlendirmek gerekiyor.
Tarımsal üretimde suyun kullanımı çok önemli bir noktada. Suyun kullanımı hakkında neler düşünüyorsunuz?
Sürdürülebilirlik açısından bakıldığı zaman tarımsal üretimde suyun kullanımı çok önemli bir meseledir. Ülke olarak öncelikle halletmemiz gereken mesele kayıp ve israf meselesi, her katıldığım oturumda bu konuyu dile getiriyorum. Dünya nüfusu 9 milyar olduğunda, p daha fazla üretmemiz gerekiyor ki bu kadar nüfusu besleyelim. Ben de diyorum ki; “Hayır, daha fazla üretmemize gerek yok. Aslında daha az israf ederek ve kayıpları önleyerek dünyayı doyurabiliriz.”
Dünyayı nasıl doyurabiliriz? TÜSİAD Gıda ve Tarım Raporu’nda da bu konuya değindik. Çeşitli çalışmalarda ortaya çıkan rakamlarla, ürün tarladan tabağa gelene ve sonrasında çöp kutusuna kadar U’e varan kayıp ve israf söz konusu. Kayıplar yatırım ve alt yapı meselesiyle doğrudan ilişkilidir. Yani hasat makinesinin ayarından tutun da hasat edilecek ürünün taşınacağı kasaya, taşınacağı soğuk zincir ekipmanlarına kadar uzanan bir alt yapı meselesidir ve bu planlanması gereken bir altyapı konusudur. İsraf konusu ise eğitimle çözülmesi gereken bir mesele olarak görülmelidir. Türkiye gibi özellikle çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede, israf dini açıdan çok önemlidir. Yere düşen bir ekmeği öpmeden kenara koymayan bir ülkede en büyük israf yine ekmekte… Milyonlarca ton israfımız var. Dünya çapında israf var, dolayısıyla hala daha açlık sınırında 811 milyon kişi olduğunu düşünüp 35 milyon kişinin açlıktan ölme sınırına geldiğini yani ölmek üzere olduğunu düşündüğümüz bir dünyada israfın Türkiye gibi bir ülkede de anlaşılması pek kolay değildir. Sürdürülebilirliğin bu boyutunu hızlıca halletmemiz gerekiyor.
Diğer en önemli mesele ise basınçlı sulama sistemleridir. Basınçlı sulama sistemleri tarımda olmazsa olmaz etmendir. Su fakiri bir ülkeyiz ama su bonkörü gibi harcıyoruz. Maalesef dünyada tarımsal üretimde suyun p’i kullanıldığını biliyoruz. Hala da basınçlı sulama sistemlerinin ekilebilir alanlar içerisindeki kompozisyonuna baktığımızda sadece civarında.
Dönüşüm Gerekiyor
24 -25 milyarlık tarımsal destek ve hibelere gelmiş bir milli bütçemiz var. Bu bütçeler içerisinde basınçlı sulama sistemlerine ayrılan paylar hala istenilen seviyede değil. Bunun süratle artırılması gerekiyor su çok öncelikli bir mesele. Dolaysıyla suyun etkin kullanımı da fiziksel olarak bu şekilde olacak. Bunlar artık çok konuşuluyor ama artık konuşulmaktan ziyade bunu politikalara ve destek, hibe mekanizmalarına dönüştürülmesi gerekiyor ki Türkiye çok hızlı bir dönüşüm yapabilsin.
Onun dışında sadece yağış rejimine bakıldığında, Türkiye bugün buğday verimi ortalaması 275 kilo dekarlarda yani çok düşük. Ülkemiz hem sulanabilir alanlar hem de yağış rejimi ile sulama ihtiyacı karşılanan alanlara sahip ve ortalama verim istenilen seviyede değil. Belki ülkemizdeki toprağın