İstanbul Ağaç ve Peyzaj A.Ş tarafından son dönemde yapılan çalışmaları Genel Müdür Ali Sukas'la konuştuk. Sukas; yerli türlerden, satış noktalarına eğitimlerden ihracata kadar birçok konuyu bizim için değerlendirdi.
Yerli üretimi desteklemek açsından birçok projeyi hayata geçirdiniz. Özellikle yerli gül üretimi projesi ile ilgili neler söylersiniz?
Ağaç ve Peyzaj AŞ olarak, Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'yle birlikte 2013 yılında, yerli bir gül çeşidi geliştirip Türkiye'ye kazandırılması amacıyla yola çıktık. Ortak projemiz sonucunda Gülbağ 1071'i ürettik. Ürettiğimiz bu yerli ve milli gülümüz kasım ayında yetiştirildikleri arazilerden sökülerek, İstanbul'un park, bahçe ve peyzaj alanlarına dikilecek ve 7 ay boyunca bol çiçek verme özellikleriyle peyzaj alanlarımızı süsleyecek. Özellikle kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya olunan bu süreçte, az su isteyen ve bir kere dikildikten sonra sadece bakımla her sene çiçeklenen güllerimiz, peyzaj uygulamaları için de tercih sebebi olacak.
Dışa bağımlılığın sonlandırılması hedefiyle çıkılan yolda ürettiğimiz Gülbağ 1071 ile büyük bir kaynağı içeride tutmuş olacağız. Ayrıca üretim sahasında kadın istihdamına verdiğimiz önemle bu konuya da katkı sağlamaktayız.
Gülbağ 1071 türü dışında tescili yapılmış, üretim ve pazarlama hakkını aldığımız 4 gül türümüz daha bulunuyor. İlk aşamada İstanbul'un ihtiyaçları için kullanılacağımız güllerimizi, daha sonraki dönemde Türkiye'nin tüm şehirlerine göndermeyi ve ardından da ihracatını yapmayı hedefliyoruz. Bugüne kadar kullandığımız güllerin tamamının patenti yurt dışı kaynaklıydı. Yerli ve milli gül üretimi projesinin sonuna gelindiğinde dışa bağlılığın azalmasıyla birlikte sermaye iç piyasalarda kalacak. Peyzaj alanlarında güllere sıkça yer verilen İstanbul'da patenti yurt dışında olan güller yerine, yerli ve milli peyzaj gülü olan Gülbağ 1071 ve diğer milli gül çeşitleri kullanılarak, ekonomiye katkı sağlanacak.
Bahçe Market'ler İstanbullular tarafından büyük ilgi görüyor buna bağlı olarak satış noktalarının da sayısı giderek arttı. Bu konuda neler söylersiniz?
Biz insanla doğayı buluşturma misyonuyla çıktığımız bu yolda, Avrupa ülkelerinde sık sık görmeye alışık olduğumuz Garden Center modelini ülkemize taşıdık. Genel Müdürlüğümüzün de bulunduğu Alibeyköy'de, Türkiye'nin ilk Bahçe Market'ini açtık. Hala ‘Türkiye'nin en büyük Bahçe Market'i olma özelliğini koruyan Alibeyköy Bahçe Marketimizin ardından, Sarıyer, Başakşehir, Emirgan, Florya, Zincirlikuyu, Ataşehir, Göztepe, Karacaahmet, Pendik, Hidiv olarak İstanbul'un 10 farklı ilçesinde de yeni marketler açıp sayımızı 11'e çıkardık. Bahçe marketlerimizle halkımıza ulaşılabilir, güvenli alışverişin adresi olduk. Ayrıca değişen ve gelişen teknolojiye de ayak uydurup bahcemarket.com online satış sitemizi hizmete açtık.
Bahçe Marketlerimiz aracılığıyla doğaya, bahçeye, ağaç ve çiçeklere meraklı herkesi, yüzlerce çeşit ürünle buluşturuyoruz. Şehrin karmaşasından uzaklaşıp doğayla buluşmak isteyenlere ya da doğayı evine taşımak isteyenlere bu imkânı uygun fiyatlarla sunuyoruz. Bütün güzelliklerine rağmen İstanbul, maalesef koşuşturmacası, kalabalığı ve trafiğiyle insanları yoruyor ve bunaltıyor. 11 ilçedeki kolay ulaşılabilir konumlarıyla Bahçe Marketlerimiz ise insanlara yalnızca ürün çeşitliği değil, nefes alma alanı da sunuyor.
Doğa severlerin yoğun katılım sağladığı "Bahçıvanlık Eğitimi" hakkında neler söylersiniz?
İstanbul Ağaç ve Peyzaj AŞ olarak, Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı iş birliğiyle yeşil alan algısını geliştirmek ve mesleki eğitim vermek amacıyla başlattığımız Bahçıvanlık Eğitim Programı devam ediyor.
İklim değişikliğinin kentlerimizdeki olumsuz yansımaları ve mevcut kentleşmenin iklim değişikliğine etkileri düşünüldüğünde açık yeşil alanların varlığına olan ihtiyaç ve bu alanların korunması, sürdürülmesi ve iklim değişikliğine karşı dirençliliğini destekleyecek bir biçimde yönetilmesinin hayati önem taşıdığı görülmektedir. Özellikle pandemi süreci ve beraberinde gelen yeni hayat düzenlerimiz ile birlikte yeşil alanlarımızla olan ilişkimizin daha sağlıklı kurgulanması gerekliliği dikkat çekerken, kentlilerimizin de bu doğrultuda üretim pratiklerini öğrenmeye yönelik talepleri ön plana çıkmaktadır.
İstanbul Ağaç ve Peyzaj AŞ olarak İBB ile Park Bahçe ve Yeşil Alanlar Daire Başkanlığı'nın iş birliğinde ve ekolojik bakış açısı doğrultusunda, Bahçıvanlık Eğitimi Programı'nı 2021 yılının Kasım ayında tekrar hayata geçirmiştik.
İstanbulluların mevcut kentsel yeşil alan algısını geliştirerek, ekolojik tabanlı üretim ve bakım uygulamalarına dair bilgilendirme sağlanması ve mesleki eğitim verilmesi amacıyla hayata geçirdiğimiz Bahçıvanlık Eğitim Programı, İstanbullularla buluşarak onların da yoğun ilgisiyle karşılandı.
Programımız Altı hafta olarak planlanan süreç teorik ders, uygulamalı eğitim ve sınav süresi dahil olmak üzere toplam 152 saat.
Programda yer alan dersler şu şekildedir;
- Dış ve İç Mekân Bitkileri
- Toprak Bilgisi ve Bitki Besleme
- Budama Teknikleri
- Çim Alan Tesisi ve Bakımı
- İş Sağlığı ve Güvenliği
- Meyve ve Sebze Yetiştiriciliği
- Zirai Mücadele
- Proje okuma
- Kültürel Bakım ve Sulama Tekniği
- Üretim Teknikleri
- Çevre Bilinci
Eğitimimizin temel kaynağını; çevre bilincinin güçlendirilmesi, ekolojik bakış açısı kazandırılması, güncel iklim ve kent koşullarına uygun üretim ve bakım yöntemlerinin benimsetilmesi prensipleri oluşturmaktadır. Bu programı ile dış ve iç mekân bitkileri, çim türleri, meyve ve sebze türleri hakkında tüm detayların, ekim-dikim bilgilerinin, üretim, budama ve sulama tekniklerinin kapsamlı olarak öğrenilmesi; toprak bilgisi, zirai mücadele teknikleri ve peyzaj projelerini pratik bir biçimde okuma becerisi kazanılması; iş sağlığı ve güvenliği kavramının öneminin kavranması amaçlanmaktadır.
Eğitimimizdeki dersler iki aşamalı olarak uygulanmaktadır. Dönem süresince sınıf ortamında teorik bilgilerin tamamlanmasının ardından, saha gezileri ve uygulama dersleriyle öğrenilen bilgilerin pratiğe dönüştürülmesi hedeflenmektedir.
1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bir iştirak şirketi olarak, İstanbul'un yeşil alan çalışmalarını yürütmek, ağaç ve süs bitkileri yetiştirmek ve bu konuda bilimsel araştırmalar yapmak amacıyla kurulan bir şirketiz. Çevre düzenlemeleri, peyzaj çalışmalarının projelendirilmesi ve uygulanmasının yanında nitelikli bitkilerin teminini sağlıyoruz. İhtiyaç duyulan peyzaj ürünlerini üretiyor ve ürettiriyor, daha sonra da satışını yapıyoruz.
Hizmet vermeye başladığımız dönemden itibaren mevcuttaki bitkilerin geliştirilmesi yönünde çalışmalar ve tespitler yaparak, üreticiye farkındalık kazandırıp iç piyasada bitki üretimi hakkında standardizasyonu oluşturduğumuzu söyleyebiliriz. Oluşan standartla birlikte, bitki üretiminin her aşamasında daha kaliteli ve estetik ürün oluşturma çabası içine girdik. Böylece sektördeki kalite arttı, kaliteli ürünler de değerinde satılmaya başladı. Bu durum da piyasada kalite ve fiyat dengesinin kurulmasını sağladı.
Kooperatiflerle iş birlikleri yapılarak, kaliteli üretim yapan üreticilerin desteklenmesi sağlandı. Köylü kooperatiflerle yaptığımız iş birliğinin toplumsal anlamda da faydaları olduğunu söyleyebiliriz. En önemlisi köyde yaşayan kişilere, köylerinde istihdam alanı sağlandığı için göç etmeden ev ekonomilerine katkı sunma olanakları doğdu. Ayrıca piyasa koşullarına adapte edilip üretimin daha kaliteli ve sürdürülebilir hale getirilmesi için kooperatifler kurarak, köylülerin üretim sürecine daha fazla katılmaları sağlandı ve başarılı olundu.
İstanbul gibi bir metropol için yeşil alanlar çok önemli buralarda çalışmak da oldukça zor olmalı. Siz İstanbul'un yeşil alanları hakkında neler söylersiniz?
Evet, konumuzun ve uğraşımızın yeşil alanlar yani canlı olduğunu göz önünde bulundurursak, zorluğun boyutunu daha iyi anlayabiliriz. Her gün 16 milyon insanın hareket halinde olduğu bu metropolde şehrin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine yayılmış yaklaşık 80 milyon metrekarelik yer kaplayan yeşil alanların bakımını yapmak da bizim asli görevimiz. Her ne kadar başta trafik olmak üzere, gün içerisinde birçok olumsuzlukla karşılaşıyor olsak da özellikle tüm dünyanın son dönemde gündeminde olan "yeşil" kavramını yaşatıyor olmanın mutluluğu, bu olumsuzlukları görmezden gelmemizi sağlıyor. Ayrıca düzensiz kentleşmenin getirdiği dağınıklığa karşı da yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya için peyzaj düzenlemelerinin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ne mutlu bizlere ki, yeşili koruma ve yaşatma konusunda şehrimize bir katkı sunabiliyoruz. Günümüz dünyasında yeşil alanlarda çalışmak aslında pek çok kişinin sahip olamadığı bir lüks. Buradaki görevimizle doğa ile insan bağının tekrar oluşturulmasına katkı sağlıyoruz ve bunun huzuru paha biçilemez.
Ayrıca yalnızca İstanbul'u değil, tüm dünyayı tehdit eden kuraklık sorunuyla ve bitki hastalıklarıyla da mücadele ediyoruz. Bununla birlikte her bitkinin istediği toprak özelliği, su özelliği ve miktarı, ışık miktarı, iklim özellikleri de aynı olmadığı için kullanacağımız alanlar ve bakımları için hassas bir şekilde planlama yapıyoruz. İlkim koşulları yalnızca bitkiler için değil, çalışanlar için de bazen mücadele edilmesi gereken bir soruna dönüşüyor. Mesela kavurucu yaz sıcağında ya da buz gibi havada da yeşil alanlarımızın bakımını yapmak zorundayız. Çalışma alanlarımız kapalı yerler olmadığı için iklim koşulları bizi doğrudan etkiliyor. Doğal kaynaklı zorlukları bir şekilde aşabiliyoruz, fakat bizi en çok üzen bazı insanların çıkardıkları zorluklar oluyor.
Kamusal yeşil alan olarak kent parklarına ilişkin en önemli konu sosyal konseptler. Bu anlamda parklar sosyal birleşmeyi destekleyen nitelikteler. Maalesef ki herkes doğaya karşı aynı duyarlılığı taşımıyor. Örneğin her yerinde çöp kutusu bulunan bir parkta, çöpleri özellikle yere atanlar olabiliyor. Çocuk oyun gruplarına ya da spor aletlerine zarar veren, sulama tesisatlarını kıran, yeşil alanlarımızdaki ağaçların dallarına ya da gövdelerine dönüşü olmayan zararlar veren, dikilen çiçekleri, gülleri ya da çalıları koparanları görmek de bizi oldukça üzüyor. Bu büyük şehrin stresini atabilmeleri için bin bir emek ile oluşturulan parklara, korulara ve diğer rekreasyon alanlarına en çok zararın yine o insanlardan gelmesi, bazen motivasyonumuzu etkiliyor. Fakat yeşil alanlarımızın temizliğine karşı duyarlı olup zarar vermekten kaçınan ve doğaya saygı duyan insanların da olması ise bizim en büyük umut kaynağımız oluyor.