Halkalı Ziraat Mektebi'nde Başlayan Serüven: Şile Süs Bitkileri

Ali Külahlı'yla Halkalı Ziraat Mektebi'ni ve Şile Süs Bitkilerini Konuştuk

Halkalı Ziraat Mektebi'nde Başlayan Serüven: Şile Süs Bitkileri

Halkalı Ziraat Mektebi’nden başlamak istiyoruz Okul yıllarınıza dayanarak bugüne kadar olan süreci değerlendirelim. Halkalı Ziraat Mektebi’ne girişiniz nasıl oldu?

Halkalı Ziraat Mektebi’ne girişim şöyle oldu, biz ortaokuldan mezun olduğumuz dönemde 1980 İhtilali’ydi. 1980 yılında sınavlara girdik. Kocaeli’nde bir sınava girdim. Rahmetli babam öğretmendi, onun konuya bakış açısı meslekle ilgili beklentisi vardı bizle alakalı. 1981 yılında Halkalı Meslek Lisesi diye geçiyordu okulun adı. Sınava girdim ve kazandım sınavı, ilk 15’e girdim paralı kısımda okudum. O zamanlar eğitim süresi 3 yıldı fakat sonra 4 yıla çıktı. 4 yıl okuduktan sonra Halkalı Meslek Lisesi’nden mezun oldum.  Halkalı Meslek Lisesi yatılı bir okuldu, ilk yıl tabi aileden ayrıldığımızdan dolayı biraz zorlandım. Daha sonra alıştım. Okulu da başarılı bir şekilde ilk 4 içerisinde bitirdim. Çok memnunduk, hem okulun yatılı olmasından hem de arkadaş çevresinden. Yıllar geçse de, yatılı okumak, kopmayan arkadaşlık ilişkileri oluşturuyor. Mezun olduğum 32 yıl oldu. Hala çok iyi görüştüğümüz arkadaşlarım var. Farklı yerlerde değişik ortamlar değişik insanlar tanımanıza rağmen oradaki heyecanı hala devam ettirebiliyor ve her fırsatta o günleri yâd ediyoruz.

Halkalı Meslek Lisesi’nde verilen derslerin içeriğinden biraz daha bahsedebilir miyiz?

Geniş anlamda biz tarımla ilgili eğitim alıyorduk. Şöyle düşünün, aklımda kaldığı kadarıyla ilk yıl meslek dersleri değil yine temel dersler veriliyordu. İkinci yıl meslek derslerine geçildi. Meyvecilik, süs bitkiciliği olarak belli bir kısım vardı. Daha çok tarla ziraatı, büyük baş – küçük baş hayvan yetiştiriciliği, tarım alet makinaları gibi dersler gördük. Derslerimizin büyük çoğunluğu uygulamalı olarak yapılıyordu. 7000 dönüm arazi Halkalı Meslek Lisesi’ne vakfedilmişti. Biz mezun olduğumuzda 3000 veya 4000 dönüm civarında araziye sahipti. İkitelli’den Sefaköy, Halkalı, Yeşilköy bu alanların tamamı okulun arazisiydi. Bu arazide tarım yapılıyordu. Buğday ekilirdi veya bağcılık, meyvecilik yapılırdı. Tabi rahmetli Turgut Özal’la orda toplu konut oluşumuyla 40.000 konut sadece Başakşehir ve İkitelli’de yapıldı. Daha sonra Halkalı Meslek Lisesi’nin arazisi küçüle küçüle 600 dönümlük bir alan kaldı. O alanı da Vakıf Üniversitesi (Sabahattin Zaim Üniversitesi) kullanılıyor. Halkalı Ziraat Mektebi 1893 yılında kurulmuş ve rahmetli Mehmet Akif Ersoy ve Ziya Gökalp gibi isimlerin mezun olduğu bir okuldur. 1936 yılında 6 tane bakan bizim okulun mezunuymuş. Tarımla ilgili değişik alanlarda çok ciddi başarılı insanlar mezun olmuş. Bugün hala Tarım Bakanlığı’nda Mehmet Sığırcı Bitkisel Üretim Daire Başkanlığı’nda görev yapıyor ve bunun gibi sayısız isim var Halkalı Meslek Lisesi mezunu olan.  Mesela yine Bakanlıkta sınıf arkadaşım var, Makine Mühendisi kendisi. Şu anda projelerle ilgili görevine ediyor. Mezun olup başka meslekleri icra edenler de var. Mesela avukat olanlar, veterinerlik yapanlar, emniyet müdür yardımcısı, vali yardımcısı gibi görevlerde olanlar da var. Salih Altun şu anda Van Vali Yardımcısı olarak görev yapıyor. Süs bitkisi sektöründe olanlar da var elbet. Alara firması var duymuşsunuzdur belki Sedat diye bir arkadaşım var 20 senedir üretim yapıyor. Türkiye’nin birçok alanında görev yapmış okul arkadaşlarım var. Bizden bir önceki mezunlardan bir arkadaşımız var Avcılar Belediye Başkan Yardımcısı’ydı, başka bir tanesi Güngören’de Çevre Koruma Biriminde çalışıyor. Süreyya Abi var mesela 1978 mezunu bütün Sabancı şirketlerinin ve konutlarının bakımını, projesini yapmış. Emekli oldu şimdi.

Plant Akademi bünyesinde üniversitelerde etkinlikler, söyleşiler düzenliyoruz. Genelde şikâyet edilen konu pratik eğitim almadan öğrencilerin mezun olması ve sektöre ve iş hayatına girmekte problemler yaşamaları. Ama Halkalı Meslek Lisesi’nde böyle bir durum yoktu. Şu anki durumla ilgili neler söylemek istersiniz?

Tabi bizim bölüm olarak küçükbaş evcil hayvanlar dersinde işlediğimiz konularda birisi tavukçuluktu. Bir tane kuluçka makinemiz vardı, tavuk çiftliğimiz vardı. Yumurtadan civciv üretimi ve yumurta tavukçuluğunu düşündüğünüzde kaç günde ne kadar sıcaklıkta civciv olur, civciv olduktan sonra yapılacak aşılar, kuluçkahaneden çıktıktan sonraki kümes ortamında yapılması gereken uygulamalar, tavuğun yumurta verimini artırmak için uygulanacak besleme, yem hazırlığı nasıl olmalı, ışık ve hava durumu dereceleri vs. konunun tüm ayrıntılarını öğrendik. Ardından bu dersler bitince bir de uygulamalı tüm aşamaları kendiniz hayata geçiriyorduk. Yani şöyle diyelim, meyvecilik dersinde üzüm aşısı veya bağda üzüm yetiştirmeyi öğreneceğiz. Hepimize bir sıra bağ veriliyordu. Öğrencilerin hepsinin bir sırası vardı. Siz orda İngiliz dipçikli aşısı uygulaması yapıyorsunuz ve ancak aşı tutarsa dersten geçiyorsunuz. Yani orada kendin aşılıyorsun, o aşıyı bağlıyorsun, aşı tutmuş oluyor, meyve veriyor, ondan sonra hoca sana “tamamdır” diyor. Hayvancılık dersinde diyelim gece hayvan doğum yapacak kaldırıyor hoca herkesi ve doğumda öğrenciler de bulunduruyor. Ya da ahır projesi yapılacak, hocalar öğrenciye proje çizdiriyor. O projeyi milimetrik olarak detaylandırırsan geçebiliyorsun yoksa dersten geçemiyorsun. Örneğin traktörle tahıl tarımının nasıl yapıldığını öğrendiğimiz derste, hocalar bize, buğdayı attırıyorlar sonra buğday çimleniyor sonra gübre atılıyor. Bunların hepsinden sonra yabancı otların temizlenmesiyle ilgileniyorsunuz. Sonra hasat zamanı biçerdöverle gidiliyor -o zaman okul kapanıyor tatbikata mecbur geliyorsunuz- hasat yapılırken siz de orada bulunuyorsunuz. Almanya’dan 1940’lı yıllarda araç gereç gönderilmiş bizim okula. Uygulama yönünden oldukça kaliteli bir eğitimi vardı. Konserve, turşu, marmelat, yoğurt, peynir vs. bile yaptık derslerde. Halkalı Meslek Lisesi’nde derslerimiz böyleydi.  

İlk açıldığı yıllarda yurtdışına da öğrenci gönderilmiş. Halkalı Meslek Lisesi Uluslararası yönünden bahsedebilir misiniz?

Evet, bizim kütüphanemizin tamamı Fransızca eserlerden uluşuyordu. Halkalı Ziraat Mektebi ilk kurulduğunda Veterinerlik Fakültesi olarak kurulmuştu. Sonradan Ziraat Meslek Lisesi’ne dönüştürülmüş. O yıllarda Türkiye’de tarımda bilgi noksanlığı vardı. Bizim gibi okullardan mezun olup bütün Türkiye geneline yayıp halkın teknik olarak bilinçlenmesine yardım edip bilinçli üretim yapılması amaçlanarak böyle bir oluşum oluşturulmuştur. Ama hocalar da değerliydi tabi. Okulda oldukça disiplinliydi. Bir de o yanı vardı okulun, pratik eğitimin yanında iş etiği de öğretiliyordu.

Peki, bu okulda verilen eğitimin iş hayatınıza nasıl katkıları oldu?

Süs bitkileri konusunda çok ciddi bilgimiz yoktu o dönemde. Bir seramız vardı fakat bugünkü gibi bitki türleri ve bakımları konusunda ciddi bir katkısı yoktu. Ama genel manada sera ortamı nedir, böyle bir öngörümüz vardı sadece. Süs bitkileri konusunda profesyonel altyapımız yoktu. Ama meyvecilik, büyükbaş, küçükbaş veya sütçülük konusunda iyiydik. Türkiye’de daha o yıllarda özümsenecek bir alan değildi. Biz okuldan mezun olduktan sonra süs bitkileri ile ilgili bir alanda iştigal edip bir yerde çalışırız diye bir düşüncemiz yoktu. Mezun olduktan sonra okulumuzun önemli isimlerinden ve okul müdürümüz Hüseyin Bey’e Hasan Bey telefon ediyor, okuldan bize eleman gönderir misiniz? diyor. Müdür Bey bize ulaşıyor bir şekilde ve biz VSB( Veliağagil Süs Bitkileri)’ye geldik, 1986 yılında. VSB 1985’te açıldı. VSB’nin açılışı süs bitkisi ihtiyacını gidermek için açılıyor. Biz de orada 7 yıl kadar sürede süs bitkisiyle ilgili bilgi birikimimiz oluştu. Sonra askerlik münasebetiyle 93 yılında oradan ayrıldım. 95 yılında askerlik bittikten sonra kendi işimizi kurmaya çalışıyorduk. 1996 yılında da resmi olarak üretime başladık. Şile Süs Bitkileri’nin kuruluşu resmi olarak 1996’dır. Başlangıçta 1500 metrekare kadar kapalı bir alan kiraladık. Sonra kademe kademe arttırarak devam etti. Şu anda 20-25 dönüme kadar kapalı alanda üretim yapıyoruz. Mevsimlik ve iç mekân bitkileri üretiyoruz. Günün koşullarına, ülkenin ekonomik yapısına göre sektör ilerleme kaydediyor. Şahsi gayretimiz tabi ki önemli ama esas önemli olan ülkenin refah durumudur. Bunlar sektörün gelişiminde en önemli etkenlerdir.

Süs Bitkiciliği açısından bugünkü durumu ve sektörü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son iki yıldır sektör durağan durumda. Ekonomik anlamda yatırımlar beklemede. Dövizdeki yüksek artış maalesef gelişme noktasında bizim için dezavantaj. Şirketler veya firmalar kendi bünyesinde var olan yapıyı ayakta tutmaya gayret ediyor. Bizim sektörün, ilk olarak, büyümesi için öncelikle İstanbul, Kocaeli, Bursa ve Ankara gibi büyükşehir belediyelerinin bitki ve ağaç alımındaki gayretleri sektöre lokomotif oldu. Onların bu projeleri uygulamaya geçirmesi bitkilerin kullanımıyla beraber sektör büyümeye başladı. Son iki yıldır ekonomik krizden dolayı sektör gerilemeye başladı. Suriye ve Kuzey Irak Savaşı başlamadan önce kısmi de olsa bizim ihracatlarımız vardı bu ülkelere. Azerbaycan’a Gürcistan’a Türkmenistan’a bitki ihraç ediyorduk. Bu bahsettiğim 6 yıl önce olmaya başladı. Rusya’da özellikle petrol fiyatlarının düşüşü ekonomisi petrole ve doğalgaza dayalı ülkelerde milli gelir hasılalarının düşmesine sebep oldu. Dolayısıyla o gelir düşünce de yavaşlattılar. Bildiğim kadarıyla 3 defa devalüasyon yaşadılar. Şuan sınırlar kapalı. Sınırda bekleyen mallar olduğunu da biliyoruz. Neticede savaş ve hastalık var tabi. Son yıllardaki bu küresel durgunlukta ciddi sıkıntıya soktu sektörü büyüme açısından. Şöyle bir nokta var aslında kaliteli üretim yapan ayakta kalıyor.Yatay büyüme durduktan sonra artık içeride yani mevcut alanlarda daha değerli daha nitelikli ürünler yapıp var olan tesislerde büyümek gerekiyor.

Sizin şu anda iç ve dış piyasada satışlarınızın durumu nedir?

Bizim ihracatımız daha çok Azerbaycan, Gürcistan ve Türkmenistan’a dolaylı ya da direk olarak ürün satıyoruz. Kendimiz de ihracat yapıyoruz, oraya ihracat yapan firmalara da biz satış yapıyoruz. İç piyasada belediyelerin özellikle kamunun alımlarındaki düşüş sektörde baya ciddi üretim düşüşlerine sebebiyet verdi. Mevcut alanlarda üretim adetleri azaldı. Fiyatlar ya stabil devam etti ya da normalin altına düşmeye başladı. Ödemeler noktasında baya düşüş oldu. Şu anda benim piyasada gördüğüm durum bu.

Sektöre emek ve gönül vermiş insanlar biraz daha sabır ederek var olan süreçte ayakta kaldığımızda iyi günler gelecek, bizi bekliyor. Yeter ki sabırla ellerindeki imkânları kullanarak daha az zayiatla daha kaliteli üretimle daha profesyonel daha az maliyetle üretim yapılmalı. Fideyi veya tohumu dışarıdan alıp yetiştirip yine yurt dışına satmak para kazandırmıyor.

Şöyle düşünün, biz şimdi “ihracat yapıyoruz” diyoruz. Örneğin fideyi Hollanda’dan aldım. Torfu Litvanya’dan aldım, gübreyi ve ilacı İsrail’den aldım. Fakat ihracat yaptım! Buradaki bizim katkımız sadece Türkiye’de işçilik yapmak. Hammadde girişlerinin birçoğu yurtdışından, dolayısıyla katma değer sağlayacak bir kar getirmiyor.

Yerli üretim bizim sektörde yok maalesef. Laboratuvar çalışması yapılmış bir durum yok. Şu anda aklıma gelen sukulent türünde Antalya’da Grow Fide firması doku kültüründen fide elde ediyor. Bunun gibi firmaların çoğalıp üretim yapıp ondan sonra biz ancak ihracat yapabiliriz. Bu da ciddi bir ARGE’de gerektiriyor.

Fideyi yurtdışından alıp, nakliye, gümrük, vergi ödüyorsun, ısıtma masrafları gibi üretim maliyetleri de eklenince fiyatlar yükseliyor. Ve kar elde edip ihracat yapıp Hollanda düzeyinde ülkelerle rekabet etmek çok zor. Hatta bu durum bu koşullarda imkânsız… Türkiye’ye ait bir ürün olduğunu düşünürsek ve onu yetiştirirsek o zaman ihracat yapabiliriz. Hem iklimden hem girdi maliyetlerinden muaf bir yetiştiricilik yapıp sevkiyat yaparsak o zaman rekabet edilebilir, fakat şu anda rekabet çok zor.

 


Paylaş: 

Diğer Haberler