Alpertong Fidanlığı iki kuşağın birlikte hayaller kurduğu ve bunu hayata geçirmek için birlikte çalıştığı özel bir firma konumunda. Doğaya, ticarete, üretmeye bakış açılarıyla oluşturdukları farkındalık gelecek nesillere çok şey öğretecek gibi görünüyor. Alpertong Fidanlığı'nı Erhan ve Mehmet Beyler ile konuştuk...
İlk olarak sizleri tanıyabilir miyiz?
Erhan Alpertong: 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldum, 78-80 yılları arasında da yüksek lisansımı tamamlayarak Yüksek Kimya Mühendisi olarak eğitim hayatımı tamamladım. 1982 yılına çeşitli firmalarda mühendis olarak çalıştıktan sonra 1982 yılında Er-Kim Kimya firmasını kurdum ve 1997 yılında firmayı ve fabrikayı devrettim. Aynı sene Gülbahçe Kadriye Köyü'nde yatırım ve hobi amaçlı aldığımız arazi üzerinde bazı üretim denemeleri yapmaya başladık. 2016 yılından beri ise bu yolculuğa baba oğul olarak devam ediyoruz.
Mehmet Alpertong: 2010 yılında Yeditepe Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü'nden ve 2012 yılında da çift anadal yaptığım mimarlık bölümlerinden mezun oldum. Peyzaj Mimarlığı bölümünün son senesini ise Mississippi State University'de değişim öğrencisi olarak tamamladım. Peyzaj Mimarlığı Bölümü'nden mezun olduktan sonra Mimarlıkta kalan derslerimi tamamlarken Arzu Nuhoğlu Peyzaj Tasarım ofisinde yarı zamanlı çalışmaya başladım. 2012-2016 yılları arasında da Kreatif Mimarlık'ta mimar olarak çalıştım. Son 6 yıldır aile işletmemiz olan Alpertong Fidanlığı'nda babamla birlikte çalışıyorum.
Erhan Bey, Alpertong Fidanlığı'nın hikayesi nedir?
- Öncelikle bu sene bizim için önemli olan bir değişiklik yaparak "Bahçem Fidancılık" ismini "Alpertong Fidanlığı" ile değiştirdik. Bu değişiklik ile kimliğimizi öne çıkararak aile işletmesi olduğumuz ve 25 yıllık bir üretim firmasının ikinci nesli ile devam ettiğimizi vurgulamak istedik. 1997 yılında Kocaeli İzmit'e bağlı Gülbahçe Kadriye Köyü'nde ladin ve göknar gibi ibreli türler ile başlayan üretim maceramız bugün toplamda 250 dönüm üzerinde çalı, sarılıcı, otsu, çok yıllık ve ibreli türlerden oluşan yaklaşık 75 farklı bitki ile devam ediyor. Yıllık 1,5 milyon adet çelik, 500 bin adet fide, 200 bin saksı kapasitemiz ile her sene kalitemizi artırarak üretim yapmaya devam ediyoruz.
Gelecek planlarını Mehmet Bey'e sormak isterim, Alpertong Fidanlığı için kısa, orta ve uzun vadede nasıl bir gelecek planlıyorsunuz?
- Fidanlık bir işletme evet ve devam etmesi için para kazanması gerekiyor ancak burası her şeyden önce bizim zaman geçirmeyi sevdiğimiz, kendimizi ait hissettiğimiz toprağımız. Bu aidiyet ve koruma bilinci ile birlikte, doğa içinde geçen hayat tarzını sürdürmek bizim için çok önemli. Kısaca başarı ile ilgili motivasyonumuzun çekirdeğinde bu hayat tarzının sürdürülebilirliği yatıyor.
Yakın gelecekte uzun yıllar boyunca yerde yaptığımız ibreli ağaç üretimini kademeli olarak yapraklı ağaç ve şekilli bitki gibi katma değeri yüksek türler ile yenileyerek verimli kullandığımız metrekareyi artırmayı amaçlıyoruz. Metrekare ve üretim adetleri olarak belli bir aşamaya geldik ancak asıl amacımız altyapı ve teknoloji yatırımlarıyla daha verimli üretim yapabilen fidanlık olmak ve "Alpertong" dendiğinde kaliteyi çağrıştıran bir marka değerini de yaratmış olmak.
Erhan Bey, sizce Alpertong Fidanlığı olarak doğru yaptığınızı düşündüğünüz çalışmalar nelerdir?
- Saksılı üretime geçtiğimiz ilk yıllarda, az çeşit bitki/çok adet üretim modeliyle üretim yapıyorduk ancak konum itibari ile pazardan uzak olmamız kendi ürünümüzü pazarlamak konusunda bizi zorluyordu. Çözüm olarak çeşit sayısını ve kaliteyi artırmak, müşteri sayısını ve profilini olumlu anlamda etkiledi. Bu da bize daha uzun vadeli ve kaliteyi ön plana koyan bir üretim modeline geçmemiz için cesaret verdi. Bu çeşit ve kalite ile nitelikli ve zengin bir bitkilendirme projesinde kullanılabilecek bitkileri üreterek hem iç pazar hem de dış pazar müşterisinin gözü kapalı bir şekilde fidanlığa gelmesini sağlamaya çalışıyoruz.
Üretim ve satış konusunu Mehmet Bey'e sormak istiyorum, bu noktada hangi sorunlar yaşıyorsunuz?
- Hızlı değişen bir ekonomide üretim yapmanın dışında sanırım herkesin ortak zorlandığı konu istihdam. Bu hem işçi hem de teknik elemanlar için geçerli bir durum. Bunun arkasında çok katmanlı ve derin değer kayıplarının olduğuna inanıyoruz. İçi doldurulmayan diplomalar ile kurulan ulaşılmaz hayaller. Kırsal nüfusun gittikçe yaşlanması ve gençlerin şehirde yaşamak istemesi. Üretmeden, çalışmadan büyük gelir hayali kuran insanlar. Tüm bunlar sonucunda tarımsal üretim gençler ve toplumun bakış açısından cazibesini yitiriyor. Bu sebeple çok ihtiyacımız olan eğitimli ara elemanlar yeteri kadar yetişmiyor, yetişenler de sahada çalışmayı çekici bulmuyor. Bu sebeple bizim ölçeğimizde üretim yapan herkes çok farklı sorumlulukları yerine getirmek zorunda kaldığı için oldukça zorlanıyor.
Erhan Bey uzun yıllardır sektörün içerisindesiniz, Türkiye'deki süs bitkileri üretimi hakkında neler söylersiniz?
-Dış mekân bitki üretiminde, girdi maliyetleri yükselmiş olsa da üreticinin her zamankinden daha güçlü olduğu bir dönemdeyiz. Sektörün çok çalışkan bir şekilde kendi kendine profesyonelleşmesi, ihracat ayağının açılıp ithalatı geçmesi ve merdiven altı üretimin azalması profesyonel ve kayıtlı üreticinin tam anlamıyla önünü açtı. Biz dahil olmak üzere çevremizde olan tüm üreticiler büyüyerek üretim yapmaya devam ediyor. İhracat iç pazardaki arzı düşürdüğünden sadece iç pazara üretim yapan üreticinin dahi dolaylı olarak işine yarıyor. Sektör için sıradaki hedef, SÜSBİR gibi örgütler aracılığıyla ihracata yönelik arz-talep dengesinin belirlenmesi ve bu bilgi dahilinde daha planlı üretim yapması olabilir. Devamlılığı olan üretim modeli ve yurt dışında iyi pazarlama ile ihracatın kesinlikle gelişmeye devam edeceğine inanıyoruz.
Yakın gelecekte birçok iklim felaketiyle karşı karşıya kalacağımız belirtiliyor. Mehmet Bey sizce peyzaj mimarlığı ya da süs bitkisi üretimi bu anlamda nasıl bir öneme sahip?
-Yaşadığımız deprem felaketi doğaya ve bilime aykırı davranmanın çok acı sonuçlarını gösterdi maalesef. Tüm gezegeni ilgilendiren en büyük ve acil olan konu ise iklim değişikliği. Bunun yansımalarını bitki üreten bizler her geçen gün daha belirgin bir şekilde hissediyoruz. Normalden çok daha kurak ve sıcak kışları takip eden soğuk ve yüksek yağışlı bahar ayları tüm üreticileri oldukça zorluyor. Kuraklık problemi kısa-orta vadede birçok üreticinin yer ve ürün değiştirmesine sebep olacak gibi görünüyor.
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı mesleğimiz ve bitkisel üretimin iklim değişikliğine karşı ne kadar önemli bir araç olduğunu kanıtlar niteliktedir. Birçok maddeden oluşan mutabakatın bizi en çok ilgilendiren kısmı ise ağaç sayısının artırılması ve yeşil binaların inşası yer almaktadır. Ancak burada konuşulmayan önemli bir konu ise üretim yapılırken açığa çıkan sera gazı emisyonlarıdır. Özellikle en yüksek karbon tutucu olan turbalardan elde edilen torfun uzun vadede kullanımına belli ülkelerde kısıtlama getirilebilir. Çok uzak gibi gelse de sürdürülebilir üretim yapan üreticiler ileride bunu bir pazarlama aracı olarak kullanabilir hale gelecektir. Kısaca bilinçsizce yapılan bitkisel üretim dahi gezegenimize zarar verebilir.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Ziyaretiniz için size çok teşekkür ederiz. Uzun yıllardır sektörün ve mesleğimizin gelişmesine katkı sağlayan ve birbirimizden haberdar olmamızı sağlayan Plant Dergisi'nde bu şekilde yer almaktan dolayı mutluluk duyuyoruz. Umarız bu röportajı okuyanlar da aynı mutluluğu ve mesleğimize olan sevgimizi paylaşırlar.