18 Mart 2018 Pazar
Günümüz dünyasında, modern kent insanı, yaşamının büyük bir bölümünü, doğal olmayan materyal ile donatılmış mekânlarda geçiriyor. Bir günün neredeyse yarısını, işyeri olarak tanımlanan odalarda, çoğu zaman da bilgisayar başında ‘harcıyor'. Önemli sayılabilecek bir kısmını araç içinde ve kalan kısmını da evlerinde tamamlıyor. Bu alanları gerçekçi bir yaklaşımla, yapay ve aslında insanın yaratılışına pek de uygun olmayan kapalı mekânlar olarak tanımlayabilmek mümkündür. İçgüdüsel olarak, farklı biçimlerde, kendisine uygun hale getirme çabaları da tasarım odaklı mesleklerin doğuşuyla devam etmiştir.
Modern insanın yaşam alanlarında, gün içinde temas ettiği; neredeyse her şey, yapay materyal mamulüdür. Kapılar, masalar, duvarlar, asansörler, yollar, araçlar... Neredeyse her şey... Burada tam bir yalıtım ortamı kurulduğundan bahsedilebilir. Doğa ile kent insanı arasında ‘iyi' bir izolasyon. Spor ihtiyacı bile artık salonlarda, kapalı mekânlarda, yapay havalandırma koşulları altında gideriliyor. Bu yalıtılmış aktivitelerden oluşan konsept, fark edilmeden, kent insanının yaşam tarzı haline gelmiş. Hatta bu kavram konut projeleri için bir pazarlama unsuru dahi olmuş durumda. Bu koşullarda iç mekânlarda geçirilen zamanların, insan yaşamına olumsuz etkisi olduğu konusunda sıklıkla haberler ve bilgiler paylaşılıyor. Tabii bu ortamlarda yaşamaya her ne kadar alışılmış olunsa da, doğaya olan özlem günden güne artmaktadır. Öyle ki ihtiyaç düzeyine göre ay içerisinde, belki birkaç saat de olsa, en yakın doğal ortamlara insanların özlemle koştuğuna şahit oluyoruz. Kültürel etkilerle değişmiş olsa da bu yarı-doğal ortamlar sayesinde, kent insanı rekreasyona uğradığını hissederek tatmin olmaya çalışmaktadır.
Yaşanan bu özlem dolu süreç ve doğaldan uzak yaşanan günler, insanın yaşamını da olumsuz etkiliyor. Olumsuz etkilerin azaltılması hususunda kentsel yeşil alan kavramı her geçen yıl daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerden, büyük kentlerimize ve oradan da tüm kentlere yayılan kentsel rekreasyon alanı konusundaki farkındalık her geçen yıl artmaktadır.
Kentsel açık alanlar kullanım amacına göre farklı nitelendirilmektedir. Meydanlar, kent parkları, cep parklar, açık yeşil alanlar, bunları birbirine bağlayan "yeşil yollar", dikey bahçeler, refüjler ve kent içinde bulunan diğer tüm açık mekânlar bugünün kentsel açık alanlarını ifade etmektedir. Her bir ifadenin kendi içinde amacı olmalıdır. Fakat burada asıl ölçülmeye çalışılan önemli husus, bu alanların rekreasyon potansiyelinin ne olduğu ve insanların bu alanlardan ne kadar faydalanabildiği olmalıdır. Birçok kent parkı fonksiyonel olarak düşünülüp planlanabildiği ölçüde insanlar tarafından kullanılmaktadır.
Buraya kadar kentleşme konusunda bilindik kavramlar ve hedefler sıralanmıştır. Kentleşme konusunda uzun yıllardır olumlu olduğu söylenen bu özellikler ön plana çıkarılmaktadır. Ancak son günlerde kent hayatından kaçan kentli hikâyeleri ve haberleri artmaktadır. Bu kaçış söz konusu mekânların yeterli ve tatmin edici olmadığını göstermektedir. Bu özlem dolu kent yaşantısı doğal olmayan mekânlar içerisinde geçirilen günlerin önümüzdeki süreçlerde dayanılmaz hale geleceği hakkında bir fikir vermektedir. Kentleşmenin avantajları olumlu yönleri hakkında çok fazla içerik bulmak mümkündür. Peki, bu kadar avantajın içerisinde insanlar neden doğaya özlem duymaktadır? Peyzaj ve süs bitkileri alanında çalışan tüm meslektaşlarımızın dikkat etmesi gereken nokta budur. Kentlerde yığınlar halinde yaşamanın karşısında başka bir yaşam ortamı önerilebilir. Bu noktada unutulan kırsal rekreasyon alanlarının öneminden söz edilebilir. Konut çevresinde 100-200 m² açık alanlar yerine geniş, fonksiyonel ve kullanıcısına kaliteli yaşam imkânı sunan gerçek bahçeler önerilerek, mesleki faaliyet alanının sınırlarını genişletmek mümkündür.
İşte bu noktada kentleşme yerine sektörel bir öneri olarak "köyleşme" kavramı tartışılmalıdır. Son on yıldır konut projelerinde, özellikle pazarlama aşamasında, peyzaj alanlarının ve açık yeşil alanların niteliklerinin ciddi bir pazarlama unsuru olarak kullanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla köyleşme önerisinin çıkış noktası burada görülebilir. İhtiyaçlara karşılık gelecek şekilde köyleşme kavramının detaylandırılması konusunda ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Akabinde ise köylülük ve köylüleşme gerçek anlamlarında yeniden tanımlanmalıdır. Köylülük ile ilgili toplumsal algı tekrar gözden geçirilmelidir.
Yıllar içinde kentleşme kavramının altı nasıl doldurulmuşsa, Köyleşme konsepti de tanımlanmalıdır. Daha geniş alanlarda kırsal peyzaj alanlarında fonksiyonel çözümlerle, doğal materyal kullanımı sağlanmalıdır. İnsanların arayışına çözüm bulma anlamında tüm meslektaşlarımızın, özellikle planlama aşamalarında kentleşme takıntısının yerine köyleşme önerisi de düşünülmelidir. Köyün tanımının yeniden yapılması ve buradan yaşam alanlarının yeniden planlanması düşünülmelidir. Bu sayede modern insanın modernleşme sürecinde unuttuğu gerçek ihtiyaçlarının karşılanması da sağlanmalıdır. Biraz detaylandırılacak olunursa, İnsanların gerçek doğanın bir parçası olduğu ve doğada kalma süresinin yaşam kalitesine etkisi üzerine çalışmalar yapılmalıdır.
Öne sürülen köyleşme kavramı, temel olarak birkaç noktadan hareketle açılabilir.
Birinci husus küçük alanlar yerine daha geniş alanlarda gerçekleştirilen rekreasyon faaliyetleri olmalıdır. Burada küçük metrekarelerde aranılan sıkışık mesleki çözümlerin yerine geniş ve daha nitelikli fikirler önerilmektedir.
İkinci nokta ise kullanılan malzemelerin doğal ve doğala yakın olmasıdır. Bu fikir ile insanın gerçek ihtiyaçlarına yakınlaşmadır. Yapay mekânlarda kullanılan yapay malzemenin bir süre sonra insanlar üzerindeki soğuk etkisi yukarıda bahsedilen kaçışa sebep olarak gösterilebilir. Peyzaj ve süs bitkileri alanında faaliyet gösteren herkesin bu çeşitlilik sayesinde daha rahat ürün alanları bulması da öngörülebilir.
Köyleşme önerisinde diğer bir konu başlığı da üreten alanların tasarlanmasıdır. Günümüzde tasarlanan mekânlarda kullanılan bitkiler genel anlamda sadece estetik anlamda düşünülmektedir. Estetik, mimari ve mühendislik işlevleri dikkate alınarak bitkisel tasarım planları oluşturulmaktadır. Bunun yerine bitkilerin organlarından faydalanılan bambaşka bir fikir önerilmektedir. Bu sayede kamusal alanlarda ve konut bahçelerinde insanların üretme mutluluğuna da faydası olacak rekreasyon modelleri önerilmektedir.
Buraya kadar kentleşme ve yeni bir terim olarak "köyleşme" konusunda bir takım görüşler aktarılmıştır. Bunların bir kısmı aslında eski dönemlerden buyana kullanılan fikirlerdir. Bir kısmı da hâlihazırda bazı gelişmiş ülkelerde örnekleri olan uygulamalardır. Ülkemizde de özellikle büyük şehirlerin yakınlarında, ismi henüz köyleşme olmasa da, bu yönde konut projeleri yapılmaya başlanmıştır. Burada dikkat çekilmek istenen husus kentleşmenin avantajlarının yanında dezavantajlarının da görülmesidir. Kentsel kimlik arayışlarının yerine, aslında insanların doğal olarak benimseyebileceği üretim odaklı yaşam ortamlarında sürekli ve kaliteli rekreasyon faaliyetleri ile gerçek kimliğine bir dönüşün önerilmesidir. Bu anlamda "kentleşme" yerine "köyleşme"; doğruyu arama hedefinde mesleki bir tartışma önerisidir.