HATIRA PARKINDAN BOTANİK BAHÇESİNE
1995 yılında hatıra parkı olarak kurulan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, bugün İstanbula yüzde 12 oranında yeşil alan sağlıyor. Bahçe, aynı zamanda yaptığı eğitim çalışmalarıyla da ön plana çıkıyor.
KURULUŞ VE TARİHİ
1995 yılında Ali Nihat Gökyiğit tarafından eşi Nezahat Gökyiğit adına hatıra parkı oluşturmak amacıyla kurulan park, bugün botanik bahçesi olarak hizmet veriyor. Önce yol inşaatı nedeniyle yapısı aşırı derecede bozulmuş olan toprak ıslah edilip, sonrasında 46 hektarlık park alanına takriben 52 bin ağaç ve çalı dikildi. Daha sonra amaç değiştirilip, bir botanik bahçesi olma yolunda çalışmalara başlanarak 2002 yılında halkın ziyaretine açıldı. 2003 yılında ise adı Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi olarak değiştirildi.
EĞİTİM VE ÖĞRETİM MERKEZİ
Bahçenin 460 dönümlük bir arazi üzerine kurulduğunu belirten Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Müdürü Prof. Dr. Adil Güner: "Botanik bahçemiz; İstanbulun Anadolu yakasında, Atatürk ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinden gelen otoyollarla, Anadolu otoyolunun (Ankara) birleştiği kavşakta bulunmaktadır. Bahçe; kavşaktaki anayollar ile bağlantı yolları arasındaki adalar üzerinde kuruludur ve Merkez, Ertuğrul, Mesire, İstanbul, Arboretum, Meşe ile Anadolu adalarından oluşmaktadır. Alan, Karayolları Genel Müdürlüğü ile Ali Nihat Gökyiğit (ANG) Vakfı arasındaki bir protokolle 2025 yılına kadar bu hizmete tahsis edilmiştir. Bahçemiz, İstanbullular için bir nefes alma noktası olmasının yanı sıra, bir araştırma, eğitim ve öğretim merkezidir." dedi.
‘KOLEKSİYON OLUŞTURUYORUZ
Güner: "Bugün bahçemizde çok iyi bir bilgi birikimimiz var. Bu nedenle iyi işler yapıyoruz. Halkın buraya ilgi göstermesi bizim için çok önemli. Bu noktada şöyle bir soru da akıllara gelebilir; ‘bahçeye gelen vatandaşın ne kadarı botanik ve bahçecilik ilmine, ne kadarı güzel bir yeşil alana geliyor? Tabi bu tartışılır... Gözlemlerime göre, bahçeyi vatandaş ziyaretine açtığımızda gelenlerin yüzde 99u güzel bir yeşil alan için geliyordu. Ama artık son zamanlarda bir kısım insan, bitkilerin özel zamanlarında, çiçek açtığında, adıyla sanıyla ilgilenip, fotoğrafını çekip, kendi koleksiyonuna koymak için geliyor. Bu oran da yavaş yavaş artıyor. Zaten bizim beklentimiz de buydu. Tabi ki güzel bir alan yaratmamız lazım, güzel bir bahçe olması lazım. Çünkü biz vatandaşı buraya istiyoruz ki yaptığımız çalışmaları, bilimsel sonuçlarını vatandaşla paylaşma şansına sahip olalım. Güzel bir alan oluşturmazsak kimse gelmez. İnsanlar burayı severse gelir, bizim de sevdirmemiz lazım. Bunun için uğraşıp, çaba harcıyoruz. Dünyanın ve Türkiyenin farklı yerlerinden bitki topluyoruz. Değiş tokuş yapıyoruz. Bir koleksiyon oluşturmaya ve canlı tutmaya çalışıyoruz. Tabi ki ‘belgeli bir şekilde... Elinizdeki bitkileri iyi belgelerseniz tam anlamıyla bir botanik bahçesi oluyorsunuz. Eğer iyi bir belgelendirme yapamazsanız, o zaman botanik bahçesi vasfınız kayboluyor. Çünkü belli türleri, belli çeşitleri bozmadan devam ettirebilmeli, bunun da kayıtlarını tutmalısınız ki o bilgiyi gelecek nesillere aktarabilesiniz." diye konuştu.
‘BİNİ AŞKIN BİTKİ TÜRÜ VAR
Güner: "Botanik bahçeleri kolektif ürünlerdir; ama en ortasında botanikçilerin olması gerekmektedir. Elemanlarımız arasında ormancılar, ziraatçiler, biyologlar, peyzajcılar, eğitimciler ve bahçıvanlar bulunmaktadır. Bahçemizde şu anda bini aşkın bitki türümüz var. Aslında bu rakam sürekli olarak değişiyor. Hatta söylediğim rakamdan daha fazla bitki türümüz var; fakat belgeleme konusunda zaman zaman sıkıntılarımız oluyor. Merkezi kütüğümüzde kayıtları düzenliyoruz, yeniliyoruz. Mesela bir ara ölen bitkileri listeden düşemiyorduk. Normal şartlarda düşülmesi gerekiyor. Biraz öncede vurguladığım gibi asıl mesele belgelemede. Bunu öğrenip, belli bir sisteme oturtana kadar zaten 5-6 sene geçiyor. Her şeyden önce bahçıvanlarımıza doğru söyleme alışkanlığını kazandırmamız lazım. Bahçıvanlarımız, bir bitki öldüğünde ‘ben öldürdüm düşüncesi ve işten çıkarılma korkusuyla bunu bize söylemeye çekiniyor. Durum böyle olunca da doğru kayıtları tutmamız zorlaşıyor. Bahçıvanlarımıza, asıl sıkıntının bitki öldüğünde haber verilmediğinde olacağını anlattık. Şimdi anladılar ki öyle bir tehlike yok. Bahçıvanların eğitilmesi sırasında tabi çok kazalar da yaşadık. Mesela, dağdan bir bitki getirip, dikmişiz... Bir bahçıvan da arsız ot diye söküp atmış." diye konuştu.
AKTİF İKİ PROJE MEVCUT
Projeleri ile ilgili de değerlendirmede bulunan Prof. Güner: "Şu anda aktif iki büyük projemiz mevcut. Biri Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, diğeri de Resimli Türkiye Florası. Botanik bahçesi deyince muhakkak bir enstitü anlamak zorundayız. İçinde bilimsel araştırmaların yapıldığı, bilgilerin üretildiği, başkalarının ürettiği bilgilerin derlenip toparlandığı ve bunun da halkla paylaşıldığı ortamlar olmalı. Yine bitki koleksiyonlarının iyi belgelenmesi ve millete hizmet amacıyla muhafaza edildiği yerler olmalı. Bu anlamda master plan toplantıları yaptık. Bahçemiz; ziyaretçilerimiz, gönüllülerimiz, gelip giden çok sayıda bilim adamıyla botaniğin entelektüel bir merkezi haline geldi. Sonuçta bu botanik bahçesini bu ülküye doğru götürmeye gayret ediyoruz. Aynı zamanda kütüphanemiz ve herbaryumumuz var. Herbaryumlar botanik bahçelerinin beynidir. Aslında burada herbaryumlar için daha geniş bir alana ihtiyacımız var, fakat yapı iznimiz yok. Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesini bir hayrat şeklinde işletiyoruz; ücretsiz hizmet veriyoruz; giriş de ücretsiz. Ama bağış yapanlara ‘Allah razı olsun diyoruz. dedi.
TÜRKİYE FLORASI ÇALIŞMASI
Güner, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: "Diğer projemiz "Resimli Türkiye Florası", Cumhurbaşkanımızın himayesinde. Bu çerçevede 2012 yılında 102 botanikçi ve sanatçının katkısıyla "Türkiye Bitkileri Listesi" kitabını çıkardık. 10 bin bitki türünün kabaca Türkiyenin hangi coğrafi bölgelerinde yayıldığını belirttik. Her birine Türkçe isim önerdik. Böylece halkla botanik ve bitki bilgisi arasında çok önemli bir engeli ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz. Vatandaş buraya gelip ‘şu bitkinin adı nedir? diye sorup cevap verdiğinizde arkasından ‘Türkçe adı nedir ya da Türkçe adı yok mu? diye sorar. Vatandaş, yabancı bir ismi kesinlikle kabul etmiyor. Çünkü doğal olarak beyni almıyor. Türkiyeyi kapsayan iki büyük flora yazılmış. Birisi 19uncu yüz yılda İsviçreli Edmond Boissierin yazdığı Flora Orientalis. Bu eser 6 cilt ve Latince. Diğeri ise 20nci yüzyılda da İngiliz profesör Davisin yazdığı 11 ciltlik bir eser. O da İngilizcedir. Her şeyden önce bu bilgiyi vatandaşımıza aktarmanın yolu yok. Ya İngilizce ya da Latince bilecek. Bununla beraber çok iyi bir botanik bilgisinin de olması gerekiyor. Her alanda olduğu gibi botanik alanında da bilginlerimiz, bilim adamlarımız vatandaşa bilgi aktarmayı genellikle pek gerekli görmüyor. Bunun tam tersi olması gerektiğini yavaş yavaş anlatıyoruz."
BİTKİLERE TÜRKÇE İSİM
Resimli Türkiye florasını yazacağız ama bitkilerin Türkçe ismi yok. ‘Peki bu iş nasıl olacak? diye kara kara düşünüyorduk. Genç bir arkadaşımız Türkçe bitki adları üzerine doktora yapmış bir arkadaş buldu, bir araya geldik ve buradaki isimler ortaya çıktı. Ekip olarak halâ üzerinde çalışıyoruz. Türkçe bitki adlandırma sistemi diye kendi kendini yenileyebilen bir sistem kurmak istiyoruz. Çünkü burada 9 bin 996 bitkiye Türkçe isim önerdik. Kitabın yayınından bu yana muhtemelen 50 tane yeni tür betimlenmiştir. Büyük bir kısmının Türkçe adı yok. Türkçe isim meselesi başlı başına bir derya. Çoğumuzun izlenimleri, vatandaşın bitkilere pek isim vermediği yönünde. Çalışmalarımız bunun tam tersini gösterdi. Aslında çok sayıda Türkçe isim var; ancak bilgiler yaygın değil. Şu anda Çalışmalarımızla şimdilik 70 bin isim derledik. Bu 70 bin ismin bir kısmı mükerrerdir. Bunları sadeleştirdiğimiz zaman elimizde birbirinden farklı 20-22 bin isim kaldı. Bizim önerdiğimiz isimlerin 3 bin 850 tanesi doğrudan halktan gelen isimdir. Bu rakam İngiltere Florasındaki bitki sayısının iki mislidir. İsim vermemiş diye düşündüğümüz halkımızda böyle geniş bilgi var. Bizim çalışmamızın ana hedefi, her bitkinin Türkçeye uygun eşsiz bir ismi olması ve böylece bitkilerle ilgili bilgi alış-verişinin doğru ve güvenilir biçimde yapılabilmesidir.
‘UZUN İSİMLERE GEREK YOK
"Birçok yerde uzun cümle gibi isimler var. Halbuki isim kısa olmak zorundadır. Bir de insanların isimlerden beklentisi fazla oluyor. Bir ismi söylediğiniz zaman o ağacın bütün özelliğinin ortaya çıkmasını istiyorlar. Bu olacak; ama zamanla olacak. Mesela, Huş dediysek insanlar Huş bitkisinin ne olduğunu öğrendikçe, onun bir ağaç olduğunu, yapraklarının özelliklerini, nerelerde bulunduğunu öğrendikçe, sadece Huş ismini yeterli olacak. Dolayısıyla uzun isim koymanın anlamı yok. Söylenişi de zor oluyor. Türkiye florasını hazırlarken isim konusunda özellikle bunlara dikkat ettik.
‘DOĞA TAHRİP EDİLİYOR
Ali Nihat Gökyiğit Vakfı (ANG) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Nihat Gökyiğit ise, bahçenin kuruluşu ve bugünlere gelişi ile ilgili şunları kaydetti: "İnşaat işiyle ilgilendiğimiz için devamlı hareket halindeyiz. Bir tarafından da doğanın tahrip edildiğini görüyoruz. Bu tahripte en önemli unsur, bitki dünyasının bozulmasıdır. Yani toprağı tutan bitkinin köklerini tahrip ettiğiniz zaman binlerce senede meydana gelen toprak aşınıp gidiyor. Tabi sonra doğanın dengesi bozuluyor. Bunları böyle bir cümleyle söylüyoruz ama esasında bozulan ekosistem. O akıl almaz düzendeki sistem bozuluyor. Peki bu ekosistem bozulunca ne oluyor? İşaretleri işte ortada; su sancısı, iklim değişikliğinin yarattığı doğal afetler şiddetinde ve sayısında artış, dünyanın gıda güvenliğindeki telaşı... Bu noktada ‘ne yapabilirim? diye düşündüm. Biyolog değilim ama hocalardan epey ders alıyorum. İlk işim doğada yeşil örtünün genişletilmesi oldu."
HİKAYE BÖYLE BAŞLADI
TEMA Vakfı kurucularından Hayrettin Karaca ile birlikte ağaçlandırma projelerini büyük bir heyecan ile yaptık. 1995 yılında eşim Nezahat Gökyiğit rahmetli olunca onun hatırasına bir çalışma yapmak istedim. Vefatından 2 ay sonra buralardan geçerken, alanın inşaattan yeni çıkmış olduğunu gördüm. Karayolları Bölge Müdürlüğüne gittim ve ‘bu iki yol kavşağını bana tahsis eder misiniz? Ali Nihat Gökyiğit adında aile bir vakfım var, burada bir hatıra parkı yapmak istiyorum dedim. ‘Peki bizden ne istiyorsun diye sordular. ‘Hiçbir şey istemiyorum, sadece rahmetli eşimin adını verebilirsek mutlu olurum dedim. Anlaşma yaptık. Bu hikaye böyle başladı. Önce hatıra parkı olarak başladık. 2002 yılında Adil hocanın da cesaret vermesiyle botanik parka çevirdik. Botanik parka çevirince başka faaliyetler de gerçekleştirmeye başladık. Eğitimler verdik. Türkiyedeki bitki dünyasında tehdit altında olan 3 binden fazla bitki var. Bir kısmını alıp, burada yerinde koruma çalışmamız oldu. Tabi, esas gayemiz burayı Türk halkına tanıtmak, sevdirmek ve korumalarını temin etmek. Bir taraftan da bahçeyi ihmal etmiyoruz."
‘ÇOK GÜZEL OLACAK
"Burada 11 parsel var. Bunlardan 8 tanesi büyük, 3 tanesi küçük. Parsel, çünkü 2 tane yol kavşağı üst üste gelmiş. Bağlantı yolları dolayısıyla parçalara ayrılmış. Bunların birinden diğerine geçmek için karayollarının bıraktığı drenaj kanalları var. Onlardan istifade ettik, ama bazı yerlerde o da yok. Drenajın olmadığı yerlerde de üst geçit yaptık. İlk yıllarda yani hatıra parkı durumundayken alt yapı çalışmalarını yaptık. Daha sonra oluşturulan adaların bütün ağaçlandırma ve kaba peyzajını gerçekleştirdik. ‘Buranın başarılı olmasındaki etken nedir? diye soruyorum kendime. Cevabı şu: araziye geldiğimizde kış aylarıydı ve toprağı 70-80 santim derinliğinde kazıp, havalandırdık. Ertesi yıl dikim yapmaya başladık. Yaptığımız bir diğer çalışma da çok küçük yani 1-2 yaşındaki fidanlarla çalışmamız oldu. Fidanı küçük dikerseniz onun başarılı olma şansı daha yüksektir. İlk hamlede 52 bin fidan diktik. Sonra devam ettik. Bunlar gelişti, sonra adaları tek tek ele alarak ince peyzajını yapmaya başladık. İlk bu merkez adadan başladık. Şu anda Anadolu Adası üzerinde çalışıyoruz. Adada çok güzel çalışmalar hayata geçirmeyi istiyoruz."
The park established by Ali Nihat Gökyiğit in 1995 in behalf of his wife Nezahat Gökyiğit to create a commemorative garden park, today serves as a botanical garden. Garden; by providing green space by 12 percent to Istanbul, as well as being a point of taking a breath for Istanbul and nowadays serving as a research, education and training center.