
23 Temmuz 2022 Cumartesi
Hayatın temel yapı taşı ve yeryüzünde bulunan milyonlarca çeşit canlının yaşam kaynağı olan su tabiat ana ve canlıların yaşamı için çok değerli bir elementtir. Dünyadaki toplam su miktarı 1.4 milyar kilometreküptür. Bu suyun yüzde 97,5'i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, yüzde 2.5'i ise nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Söz konusu tatlı su kaynaklarının da yüzde 90'ının kutuplarda ve yeraltında bulunması insanoğlunun kolaylıkla yararlanabileceği elverişli tatlı su miktarının ne kadar az olduğunu göstermektedir. Büyüme hızı, su tüketim alışkanlıkları ve küresel ısınma gibi nedenler hâlihazırda su kaynakları üzerinde önemli bir baskı oluşturmaktadır. Bunlar arasında yer alan yağış rejiminde ve tiplerinde oluşan değişim yeraltı sularının seviyesinin düşmesine, akarsu ve göllerin kurumasına neden olacaktır. Yapılan çalışmalardan elde edilen öngörülere göre 2100 yılına kadar, sıcaklıkların artışına da bağlı olarak kış yağışlarının daha çok yağmur şeklinde düşmesi ve kar örtüsünün daha hızlı eriyerek yüzeysel akışa katılması söz konusudur. İkliminin değiştiği ve nüfusunun hızla arttığı dikkate alındığında Türkiye'nin 2050 yılında su fakiri bir ülke olacağı da öngörülmektedir. Benzer şekilde SYGM (2016) raporuna göre MPI-ESM-MR Modeli RCP 8.5 Senaryosunda Türkiye'nin yüzeysel su potansiyelini 98 milyar metreküp (yaklaşık yüzde 88) ve yeraltı suyu potansiyeli 14 milyar metreküp (yaklaşık yüzde 12) olarak hesaplanmıştır. 2017 yılı verilerine göre Türkiye'de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı bin 400 metreküp olup, su kıtlığı ile karşı karşıya olan ülkeler arasında yer almaktadır. 2040 yılında Türkiye'de nüfusun 100 milyona yükseleceği tahmin edilmekte olduğundan söz konusu dönemde kişi başına bin 120 metreküp kullanılabilir su miktarı düşecektir.
Su Kullanımı ve Sürdürülübelirlik
Bu durum kuraklık sıkıntısını beraberinde getirmektedir. Kuraklık, sonuçları dikkate alındığında günümüzde insanoğlunun geleceğini tehdit eden en önemli küresel ve bölgesel çevre sorunların başında gelmektedir. Global anlamda, Dünya'daki tatlı su kaynaklarının yaklaşık yüzde 69'u tarım, yüzde 23'ü sanayi ve yüzde 8'i evsel amaçlı kullanılmaktadır. Ulusal Su Planı (2019-2023) raporuna göre Türkiye'de toplam su varlığının 40,0 milyar metreküpü (yüzde 74) sulama, 7 milyar metreküpü (yüzde 13) içme-kullanma, 7 milyar metreküpü (yüzde 13) sanayi suyu ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmaktadır. Bundan dolayı Türkiye'nin su kaynaklarının sürdürülebilir biçimde yönetilmesi gerekmektedir. Dünya nüfusu, yenilenebilir yüzey ve yeraltı su kaynaklarının yüzde 54'ünü kullanmaktadır. İklim değişikliğinin çevresel, sosyal, ekonomik ve ülkelerin güvenliğini tehdit eden boyutları bulunmakla birlikte, Türkiye tarafından İklim Değişikliği Stratejisi 2010-2023 belgesi hazırlanmış, kuraklık ve su ile ilgili kısa, orta ve uzun vadede alınacak tedbirler ifade edilmiştir. Buna göre; iklim değişikliğinin etkilerine uyumun su kaynaklarının yönetimi politikalarına entegre edilmesi, su kaynaklarının yönetiminde iklim değişikliğine uyum konusunda kapasitenin, kurumlar arası işbirliği ve eşgüdümün güçlendirilmesi, su kaynaklarının yönetiminde iklim değişikliğinin etkilerine uyumun sağlanması için AR-GE ve bilimsel çalışmaların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, iklim değişikliğine uyum için su havzalarında su kaynaklarının bütüncül yönetimi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının iklim değişikliğinin etkileri ve iklim değişikliğine direnci artırıcı ekosistem hizmetlerinin sürdürülebilirliği dikkate alınarak planlanması gerektiği ifade edilmiştir.
2050 yılına kadar dünya nüfusunun yüzde 68'i yani yaklaşık üçte ikisinin kentlerde yaşayacağı öngörüldüğünden (UNWPP, 2019) toplumlar küresel olarak günden güne artan su talebi ihtiyacını karşılamak, suyun etkin kullanımı ve kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması için yeni çözüm önerileri geliştirmeye yönelmişlerdir. Ulusal Su Planına (2019-2023) göre ülkemizde 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) Küresel Gündem kapsamında, öncelikli hedeflerden biri olan "su ve sanitasyon" konusunu özellikle iklim değişikliği, nüfus hareketleri ve yer değiştirmeler gibi güncel gelişmelerin ışığında değerlendirmekte, su kaynaklarımızın miktar ve kalite açısından ekosistem esaslı korunması, iyileştirilmesi ve sürdürülebilir yönetimi hususlarında hızla önlemler alınması gerekmektedir.
Su kaynaklarının yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri su kaynaklarını korumak, diğeri ise sürdürülebilir bir şekilde su kaynaklarının kullanımını yönetmektir. Bu amaçla farklı su tüketim sektörlerinde kullanılan suyun tekrar arıtılıp kullanılması, yeşil ve ormanlık alanların artırılması, yağmur suyundan tekrar faydalanılması gerektiği ile ilgili olarak 2007 tarihli Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda "yağmur hasadı" yöntemleri önerilmiştir. Bu yöntemler biyolojik tutma alanları, kuru kuyular, filtre şeritleri, bitkilendirilmiş tamponlar, seviye dağıtıcılar, çim örtü ile kaplanmış yağmur hendekleri (ıslak ve kuru), yağmur varilleri, sarnıçlar, infiltrasyon çukurları, mikro biyotutma alanları veya yağmur bahçeleri olarak sıralanmıştır. Günümüzde ise yeşil bina endüstrisi, ulusal ve uluslararası düzeyde çalışma yapan su koruma yönetimi son yıllarda bazı bölgelerde şiddeti artan kuraklıklar yağmur suyu hasadına olan ilgiyi arttırmıştır.
Yağmur Suyu Hasadı
Yağmur Suyu Hasadı (YSH) birçok ülke, iklimsel, çevresel ve toplumsal değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan su talebini karşılamak için dünyada kullanılan en eski uygulamalardandır. Kentsel alanlarda YSH amacıyla, yağmur sularının tutulması, kullanılması ve yaşamsal döngüye tekrar kazandırılması için çatılardan, teraslardan, avlulardan ve diğer geçirimsiz bina yüzeylerinden gelen yağmur suyunun tutulması için farklı teknikler kullanılmaktadır. Çatıların yüzeyindeki su yağmur olukları vasıtasıyla tanklara ya da depolara aktarılmaktadır. Yüzey suları ise belli bir eğim doğrultusunda bir noktaya yönlendirilerek burada toplanıp depolanmaktadır. Basitçe toplanan yağmur suları bina dışında veya içinde evsel su olarak iki şekilde kullanılabilmektedir. Binanın dışındaki yağmur suyu; peyzaj alanlarının sulamasında, süs havuzlarının doldurulmasında, araba yıkamada, bina içi tuvalet rezervuarlarında ve çamaşır makinelerinde kullanılabilmektedir. Toplam su tüketiminde büyük bir orana sahip olan bahçe sulamasında, yağmur suyu toplama sisteminin kurularak kullanımının teşvik edilmesi ile su tüketimi büyük oranda düşürülerek su miktarından tasarruf sağlanabilecektir. Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nde yapılan değişiklikle, çatıda toplanan yağmur suyunun bahçe zemini altında bir depoya alınmasını sağlamak amacıyla yeni binalara "yağmur suyu toplama sistemi" kurulması Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren düzenlemeyle; 2 bin metrekarenin üzerindeki parsellere yapılacak binalarda yağmur suyu toplama sistemi zorunlu hale getirilmiştir. Yağmur suyu, bitkiler için temiz ve tuzsuz bir su kaynağıdır. Toplanan yağmur suyu ayrıca florür, klor gibi kimyasallardan arındırılmıştır ve daha düşük çözünmüş tuz ve mineral konsantrasyonları içerebilmektedir.
Canlı materyal olarak kullanılan bitkiler tüm canlılarda olduğu gibi öncelikle yaşamlarını devam ettirebilmeleri için suya ihtiyaç duyarlar. Bitkilerin gelişimleri ve canlılıklarını devam ettirebilmeleri için gerekli en önemli parametrelerden biridir su. Topraktaki besin maddelerinin bitki kökleri tarafından alınabilmesi, bunların yapraklara kadar taşınması, orada fotosentez olayının gerçekleşmesi, fotosentez sonucunda oluşan organik maddelerin kimyasal değişimi gibi vb. olaylar üzerinde suyun oynadığı roller son derece önemlidir. Bitki yeterli düzeyde suya ulaşamadığında strese girmektedir. Bu stres bitkinin normal fonksiyonlarını değiştirip ölümüne bile yol açabilir. Su eksikliğine bağlı olarak kuraklık stresi ortaya çıkmaktadır. Kuraklık stresi bitki canlılığını, büyümeyi ve verimi etkileyen en yaygın doğal bir stres faktörüdür. Kurak ve yarı kurak alanlarda bitki su stresini azaltıcı uygulamalar arasında sulama tekniği, malçlama ve toprak ıslah edici materyallerin kullanımı yaygındır.
Projemiz TÜBİTAK 1002 çağrısı kapsamında 2021 yılında destek almaya hak kazandı. Projede Erzurum kenti genelinde peyzaj çalışmalarında kullanılan bitkiler incelenerek peyzaj çalışmalarında sıklıkla kullanılan farklı peyzaj bitkileri (Euonymus alatus "Compactus", Spirea japonica, Berberis thunbergii "Atropururea", Juniperus virginniana "Skyrocket, Juniperus sabina "Tamarixifolia" ve Thuja (Platycladus) orientalis "Aurea Compacta Nana") çalışma materyali olarak alınarak 4 farklı bahçe parseli Atatürk Üniversitesi Ata Botanik Bahçesinde kurulmuştur. Sulamada ise bahçedeki hizmet binasının çatısından oluklar vasıtasıyla kurulan bir depoda yağmur suyu toplanarak parsellerin sulanmasında kullanılmıştır. Sulama yöntemi olarak damla sulama sistemi kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda elde etmekte olduğumuz veriler ışığında kullanılan farklı ortamlardan daha az su tüketen ideal ortam ve hasat edilen yağmur suyu ile yaz dönemi boyunca şebeke suyu kullanmadan bitkilerin su ihtiyaçlarının ne kadarının karşılanabileceğini belirlenerek kendi kendine yetebilen peyzaj alanları oluşturulacaktır. Böylece kentlerde peyzaj alanlarında şebeke suyuna alternatif olarak yağmur suyu hasadı yöntemiyle depolanan suyun sulamada kullanılması su tasarrufu konusunda çevreci ve sürdürülebilir bir yaklaşımın bölgeye tanıtılması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca kentsel yeşil alan miktarlarının artırılmasını da teşvik ederek küresel bir problem olan iklim değişikliği ile mücadelede uyum konusunda destek olunacaktır. Türkiye'nin su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde yönetimini sağlamak ülkenin bütün vatandaşlarını, sektörlerini ve kurum/kuruluşlarını doğrudan alakadar eden milli bir meseledir.