Millet Bahçeleri

Yazıya bir soru ile başlamak istiyorum. Betona boğulan şehirlere millet bahçeleri çözüm sağlar mı? Şüphesiz “hiç yoktan iyidir” ancak öylesine bir beton furyasının içinde yaşıyoruz ki üzerimizdeki statik elektriği boşaltacak mekanlar arıyoruz. Bunda bir nebze olsun millet bahçelerinin etkisi olsa da onların da yine betona boğularak yapıldığını hayretle izliyorum. Oysa yeşilin içinde insan olması gerekirken ne hikmetse insanın içine yeşil koymaya çalışılıyor hissine kapılıyorum.

Tüm bunları yapan bizim insanımız, geniş alanlar oluşturacağına insanın daha temiz yaşayabilmesi için beton yollar, yan yollar, kafeler, oturma alanları vb. yerler yapıyorlar. Kendi hallerine bıraksa içine birkaç ağaç dikse olmuyor mu? İnsanlar ağaçların altında otursa, ayağını toprağa değdirse, toprak yolda yürüse, çamura bulansa olmuyor mu? Buraya gelen insanlar zaten beton evlerin içinde yaşıyorlar, beton yolları kullanarak buraya geliyorlar, hiç değilse burada toprağın içinde yürüse, üstü başı toz olsa, gerekirse çamura bulanmış olarak yine betondan evine dönse daha iyi olmaz mı?

Peyzaj tarihi incelendiğinde taş ve beton kullanılarak yapılan bahçelerin bir dönem popüler olduğu, daha sonra ise bunların yerini doğal ortamlar, toprak yollar, suni çimenlerin olmadığı yabani otlarla kaplı alanlar almış. Birçok ülkede farklı park ve bahçeler gördüm, bunların içinde belki de en güzel olanları doğal ortamları olan yerlerdi. Bu yerler göz alabildiğince geniş, sade, insanın gözünü yormayan ve içinde yer alan anıta, ya da heykele derinlik katan bahçelerdi.

Özelikle Amerika Birleşik Devletleri’nde bu türden peyzaj alanlarına çok rastladım. Bahçelerde taş ya da beton kullanımı çok sınırlı tutulmuş, devasa ağaçların arasına küçük çiçek tarhları yerleştirilmiş, insanların akrobasi gibi aktiviteleri için ayrı alanların planlanmış olduğunu gördüm. Bu durum insanlara gerçekten bir parka geldiği hissi uyandırdığı gibi alana derinlik de katmakta. Türkiye’de birçok şehirde parklar var, bunların üzerine daha geniş olması açısından millet bahçeleri adıyla yeni alanlar eklenmekte. Güzel bir uygulama ancak bu fikrin gerçekleştirilmesinde eski alışkanlıklar nüksetmekte, bahçe içine mutlaka rant alanları eklenmekte (kafe vb.) parklardaki derinlik kaybolmaktadır. Hal böyle olunca da betondan kurtularak nefes alınabilecek alanlar sınırlanmaktadır.

Bir fikir olması bakımından söylüyorum, göz alabildiğince geniş bir alan hiçbir şey yapmadan bırakılsa, burada yabani yaşamın emareleri olan bitkilere izin verilse, insanların burada çıplak ayakla gezmesi, koşması, dahası toprakla buluşması sağlansa daha iyi olmaz mı? Hatta bu tür bir alanın içine birkaç tavşan, ağaçlara sincaplar bırakılsa ve bu hayvanların burada yaşaması için gözetim yapılsa, gelenlerin canlı bir hayvan görmesi, karıncaları incelemesi, çocukların toprakla buluşması gerçekleşse ne kaybederiz?

Park sakinleri büyük oranda kimsesizlerin, çocukların ya da yaşlı insanlar ile yoğun çalışma ortamında kafasını boşaltmak isteyen insanların kullandığı yerler değil midir? Bu kullanıcılar yanında diğer kullanıcıların daha modern, kafeleri olan, beton içinde birkaç yapay çiçeğin (habitatı orası olmayan tüm bitkiler yapaydır) olduğu parklara gideceği kesindir. Öyleyse yeni bir anlayış geliştirmeli ve parklardaki betonlaşmaya son verilmelidir. Bırakın parkta kafe olmasın, insanlar parkın bir ucundan diğerine toprakta yürüsün ne çıkar. Ancak hayatın içine öylesine beton gömdük ki nereye gitseniz hemen her yerde suni ortamlardan kurtulmak mümkün olmuyor. Bu durum şehirlerdeki boğucu ve sıkıcı yaşamı daha da zorlaştırıyor ve sadece insanları değil, diğer canlıları da tehdit eder duruma geliyor. Dibine taş döşenen ya da beton dökülen bir ağacın, bitkinin burada uzun süre yaşaması mümkün olabilir mi? 50-60 yıllık bir ağacın kesilerek yerine dikilecek fidanın o duruma gelmesi kaç yıl alır? Sırf modern olsun diye kocaman ağaçların eli, kolu olan dallarının kesilmesi, yanlış budama yapılarak küçültülmesi kime ne fayda sağlar?

Ancak sistem insana öylesine anlam yüklemiş ki etrafındaki hemen her şeyi değiştirmeyi, şekil vermeyi kendine görev addetmiş. Hiçbir bitki kendi habitatı (yaşam alanı) dışında inatla yaşama tutunmaz, ancak oranın bitkisi kalmak için direnir. Öyleyse her yerin farklı bitkilerini orada kullanmak, betondan değil de bitkiden peyzaj düzenlemeleri yapmak çok mu zor? Aslında bitkiler de kendi içlerinde bir ekolojik denge oluşturuyor ve yaşama tutunuyorlar. Diğer yandan doğanın içinde bulunduğu hayvanlar da kendi yuvalarını ve yaşam alanlarını oluşturuyor.

Doğadaki hayvanlar denildiğinde sadece sokak hayvanları anlaşılmasın, karıncalar, böcekler, sinekler, arılar, kaplumbağalar, kuşlar da bu dünyadaki canlıları oluşturuyor. Onların da yaşama hakları var diye düşünüyorum. Her şeyi yapaylaştıran insanın bu dünyadaki gerek bitki ve gerekse hayvanlara yaşama hakkı tanımaması kabul edilebilir bir anlayış değildir. Bu bakımdan peyzaj anlayışının değişmesi, doğallığı ön planda tutacak uygulamaların projelerde yer bulması sağlanmalıdır.


Paylaş: